Dangalak Ne Demek Lan!
Ufak tefek bir Türk, Trakya’da, kalabalık bir caddede gezerken, iri yarı bir Arnavut vatandaş ile çarpışmış. Bu çarpışmadan dolayı, canı acıyan Türk, sinirle, “Önüne baksana lan dangalak!” demiş. Bu lafı duyan Arnavut, Türkün yakasından tuttuğu gibi, yukarıya kaldırmış ve hiddetle, “Dangalak ne demek lan!” demiş.
Ayakları yerden kesilen ve kendisine, hiddetle bakan iri yarı adamı gören Türk, korkmuş. Bakmış ki pabuç pahalı, ‘çevir kazı yanmasın,’ misali, “Abi bizim oralarda, sizin gibi güçlü kuvvetli, babayiğit adamlara, dangalak derler,” demiş. Türkün kendisine hakaret ettiğini düşünüp, hiddetlenen Arnavut, duyduklarıyla bir anda gevşemiş, sonra Türkü yere bırakıp, “Ah bire mori daha ben de ne var?” demiş. Ellerini kendi başının biraz yukarısına kaldırıp, o benden daha boylu posluydu anlamında, gururla, “Sen benim babamı görecektin, o benden daha dangalaktır,” demiş.
Hikayedeki uyanık adama, ekseriyetimiz aferin demiştir. Oysa hepimize ahlaklı olmak öğretildi. Ahlaklı olmak; doğru, dürüst, şefkatli, iyiliksever, sevecen olmak anlamına geldiği halde, zoru görünce, sahtekarlık yapan adama, neden aferin diyoruz?
Toplum, çocukların ahlakı doğal yoldan öğrenmesine, doğrunun neden doğru, yanlışın neden yanlış olduğunu anlamasına izin vermedi. Bunun yerine, doğru-yanlış listesi yaparak çocuklara ‘işte böyle olacaksınız,’ dedi. Bu listeye uyana ödül, uymayana ceza verdi.
Çocuk acıktığını, susadığını, ateşin yaktığını, soğuğun üşüttüğünü doğal yoldan öğreniyor. Ateşin yaktığını öğrenen birine, ateşe dokunma demeniz gerekmiyor. Ahlakı da doğal yoldan öğreneler, doğruyu, yanlışı öğrenecekler ve benimseyeceklerdir. Madem öyle, ahlak çocuğa doğal yoldan öğretilse daha iyi olmaz mı? Olur, mükemmel olur ama o zaman toplum kendisine itaat eden bireyler yetiştiremez.
Toplum, itaat eden insan yetiştirmek için, insanı, kendi doğasına karşı mücadelece eder hale getirmiştir. Şöyle ki; insan doğasının en karşı konulamaz dürtüsü olan, üreme dürtüsü, uyulması mümkün olmayan kurallara bağlanmış, bu kuralların dışına çıkanlar, ahlaksızdır denmiş. Yine, insan doğasının bir parçası olan; açgözlülük, öfke, düşmanlık da ahlaksızlık sayılmış. Karşı konulması imkansız dürtüleri ile toplum kuralları arasında kalmış insan, adeta düğümlenmiştir. Düğümlenmiş bir insan, neredeyse bütün enerjisini bu düğümü çözmek için harcar. Kendisi ile uğraşmaktan bir şeylere isyan edecek hali kalmaz.
‘O halde en iyisi durumu idare etmektir,’ diye düşünenler, benimsediği kurallara uyar, diğerlerine uyar gibi görünür. Uyulması mümkün olmayan kuralları, bazen çaktırmadan ihlal eder. Bu gerçekte sahtekarlıktır ama kişi istediğini aldığı için bunu maharet sayar. Bundan dolayı suçluluk duyarken, aynı şeyi yapanları görünce, bir anda beraat etmiş gibi olur ve kendini masum görür. Bu yüzden uyanıkları kınamak yerine, onlara aferin, der.
Hüseyin Güdücü
drguducu@hotmail.com
Yazımızı beğendiyseniz paylaşım butonlarını kullanarak sosyal medyada paylaşıp daha fazla kişiye ulaştırmanızı rica ederiz. Bizi Twitter üzerinden @kanguruhaber hesabından, Instagram üzerinden @kanguruhaber hesabından da takip edebilirsiniz.
Yorum yapmak, eklemek ya da düzeltmek için aşağıdaki yorum kısmını kullanabilirsiniz.